meme kanseri hakkında

Meme Kanseri Hakkında

Meme Kanseri Nedir?

Meme kanseri, meme dokusunu oluşturan hücre gruplarından bir bölümünün kontrolsüz ve sağlıksız çoğalmasıyla ortaya çıkan hastalıktır. Bu sağlıksız ve kontrolsüz çoğalma; memenin kanallarında olduğu zaman “duktal” meme kanseri, kanserler memenin salgı dokusunda olduğu zaman “lobuler” meme kanseri olarak adlandırılmaktadır.

Meme kanserinin süt kanallarının içinde ortaya çıktığı türü; Invaziv duktal karsinomdur. Meme kanserlerinin yaklaşık %80 kadarı invaziv duktal karsinomdur. Eğer meme kanseri süt kanalları içinde değil de süt bezleri içinde gelişmiş ise bu invaziv lobüler karsinomdur. Bu meme kanseri türü de toplam meme kanserleri içinde %20’lik bir kısmı kapsar.

meme kanseri hakkında

Meme kanseri, kadınlarda gelişmiş ülkelerde ve ülkemizde en sık görülen kanser türüdür. Meme kanserinin görülme sıklığı son yıllarda yadsınamaz oranda artış göstermiştir. Günümüzde hayatı boyunca meme kanserine yakalanma olasılığı; her 8 kadından biri şeklinde ifade edilmektedir. Kansere bağlı ölüm nedenlerinde ise meme kanseri, ikinci sırada yer almaktadır.

Tanı anında hastaların yaklaşık olarak %50’ye yakınında meme kanseri erken evrede saptanabilirken, kalanı ise lokal ileri evre veya metastatik evrede tanı almaktadır. Bu verilere dayanarak meme kanserinde erken teşhisin önemi için zaman kaybetme algısı ile kadınlarımızın bilinçlendirilmesi ve farkındalığının oluşturulması büyük önem teşkil etmekte.

Meme Kanserinin Belirtileri Nelerdir?

Kişinin meme kanseri belirtilerini bilmesi, meme kanserinin erken evrede tespit edilmesi açısından önemlidir. Bu beraberinde uygulanacak olan tedavinin başarı oranını da arttırmaktadır.

Kişinin meme kanserine ilişkin belirtileri tanıyor olması tespit edilen meme kanserinin ilerlemesinin önüne geçilmesinde önemli rol oynar. Genellikle meme kanseri belirtilerinin ilk tespiti, kişinin kendi kendine meme muayenesi sayesinde meme yapısını tanıması ile olur.

Her kadın 20 yaşından sonra her ay bir kez düzenli olarak kendi kendine meme muayenesi yapmaya başlamalıdır.
Kendi kendine meme muayenesi için en doğru zamanlama,
*Adet gören kadınlar için adet bitiminden 5-7 gün sonra,
*Adet görmeyen kadınlar için ise her ay kendi belirledikleri bir günde aylık periyotlarda düzenli olarak yapılmalıdır.

Meme kanserinin belirtilerini sıralarsak;

*En sık belirtisi memede ele gelen sertlik, kitle veya kitlelerdir,

*Gözle görülür şekilde meme şekli ve boyutunda değişikler, iki meme arasında asimetrik farklılıklar oluşması

* Meme cildinde portakal kabuğuna benzer görüntünün oluşması,

*Genellikle pembe veya kırmızı renkli meme başı akıntısı,

*Meme başında renk ve şekil değişiklikleri, içe çökme, yön değiştirme, kabuklanma, çatlaklar, yaralar oluşması,

* Nadiren de koltuk altında beliren, ağrılı yada ağrısız, şişlik, sertlik veya kitleler meme kanserinin bulgusu olabilir.

Belirtilerinden de anlaşılacağı üzere; meme kanserine karşı zaman kaybetme algısının oluşturulma için, düzenli olarak kendi kendine meme muayenesi ile kişinin meme yapısını tanıması büyük önem arz etmektedir.

Meme Kanseri Görülme Sıklığı Nedir?

meme kanseri hakkında

Meme kanserinin görülme sıklığı yaş ile birlikte artış gösterirken genellikle 50-70 yaş arası en sık görüldüğü dönemdir. Görüşler; Türkiye’de genç meme kanseri tanı alma oranlarının dünyadaki diğer ülkelerden daha sık olduğu yönündedir.

Meme kanseri kadınlarda görülen tüm kanser türlerinin %33’lük kısmını kapsarken, tüm kanser hastalarının ise %20’lik bölümünü tehdit ediyor.

Günümüzde ise artık her 8 kadından birinin yaşam boyunca meme kanserine yakalanma olasılığı olduğu ifade ediliyor.

Erkeklerde ise meme kanseri kadınlara oranla çok daha nadir görülmekte olup, kadınlara göre maalesef seyri daha hızlı ve kötüdür. Erkeklerde meme kanseri görülme sıklığı, yapılan araştırmalarda %1 olarak bildirilmiştir.

Meme Kanseri Risk Faktörleri?

Aslında meme kanseri için değiştiremeyeceğimiz en büyük risk faktörü kadın olmaktır. Zira günümüzde her 8 kadından birinin hayatı boyunca meme kanseri riskiyle karşı karşıya kalma olasılığı söz konusu.

Meme kanseri risk faktörlerini sıralayacak olursak;

  • Ailede kanser öyküsü olması:

Annesi ve/veya kız kardeşi gibi birinci derece akrabalarında (anne veya baba tarafında) meme kanseri olan kadınlarda meme kanseri görülmesi riski normal topluma göre daha fazladır. Akrabalık derecesi yakınlaştıkça ve bu akrabalarda meme kanseri görülme sayısı artttıkça, bu bireylerde meme kanseri görülme oranı da artmaktadır.

  • Normalden erken yaşta adet görmek ve geç yaşta menapoza girilmesi,
  • İlk doğumun 30 yaşından sonra yapılmış olması meme kanseri riskini arttıran faktörler arasındadır.
  • Hiç doğum yapmamış olmak.
  • Doğum yapmış olmasına rağmen bebeğini hiç emzirmemiş kadınlarda,
  • Uzun süre hormon tedavisi almak durumunda kalmış kişiler,
  • Spor ve fiziksel aktivitenin yok denecek kadar az olması,
  • Modern yaşam şartları ve strese maruz kalmak,
  • Sigara ve benzeri tütün ürünlerinin uzun dönem kullanımı,
  • Beyaz tenli kadınlar, esmer tenlilere göre daha fazla meme kanserine yakalanma riski taşır,
  • Daha önceden meme kanserine yakalanmış olmak,
  • Daha önceden radyasyon (ışın) tedavisi almış olmak,
  • Uzun süre doğum kontrol hapı kullanılmış olması,
  • Boy ve kilonun etkisi:

Uzun boylu kadınlarda meme kanseri riski artmaktadır. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle beraber bu kadınlarda kalın bağırsak kanseri riskinin de yüksek olduğu saptanmıştır.

Menopoz öncesi dönemde aşırı zayıf kadınlarla, menopozdan sonra ise normalin üzerinde kilosu olan kadınlarda meme kanseri riski artış sağlamaktadır.

Menopoz sonrası dönemde aşırı kiloya bağlı artmış yağ dokusu, fazla miktarda östrojen hormonu yapımına neden olmaktadır. Artmış östrojen hormonunun meme kanserine neden olduğu bilinmektedir. Bu nedenle kadınlarda kilo artışı meme kanserine yakalanma riski açısından tehlikelidir.

  • Menopoz sonrası alınan hormon tedavileri genellikle menopoza bağlı şikayetlerin ortadan kaldırılması veya azaltılması amaçlıdır. Menapoz sebebiyle vücudun üretimini kestiği östrojen ve progesteron hormonlarını içerdiğinden bu ilaçların 5 yıldan daha fazla kullanımı kadınlarda meme kanseri riskini arttırmaktadır.

  • Beslenme şekli:

Özellikle Menopoz sonrası dönemde, yağ oranı yüksek gıdalarla beslenmek meme kanserinin gelişme riskini arttırır. Bunun tam aksine sebze ağırlıklı beslenme şeklinin ise meme kanserine karşı koruyucu etkisi vardır.

  • Alkol kullanımı:

Günde 1 bardaktan (1 şişe bira, 1 kadeh şarap, 1 duble sert içecek, vb) fazla alkol tüketimi, kadınlarda östrojen hormonu düzeylerini arttırdığı için tüm kanser türlerinin yanı sıra meme kanser riskini de arttırabilir.

  • Memede saptanan; kist, fibroadenom ve hiperplazi gibi iyi huylu tümörlerden yalnızca hiperplazi meme kanseri riski ile ilişkilendirilebilir. Hiperplazilerden atipik hiperplazi kanser riski taşıyan alt guruptur. Bu tür hastaların düzenli muayene ve mammografik takipleri gereklidir.

Meme Kanseri Riskini Azaltmak İçin Tavsiyeler

meme kanseri hakkında
  • Egzersiz, yürüyüş, düzenli spor gibi fiziksel aktiviteleri yaşam standartlarımıza katmak
  • Ortalama günlük 8 saat olacak şekilde düzenli ve kaliteli uyku
  • Boyunuz ve yaşınız ile orantılı olacak ideal kiloya sahip olarak, formda kalmaya özen gösterin
  • Anne olma yaşınızı geciktirmemeye ve 30 yaşından önce anne olmaya özen gösterin
  • Bebek sahibi olduğunuzda bol bol bebeğinizi emzirmeye özen göstermek
  • Uzun süreli doğum kontrol hapı kullanımından kaçınmak
  • Sigara ve benzeri tütün ürünlerini kullanmayın ve alkol kullanımınızı sınırlandırın
  • Doktor tavsiyesi olmadan vitamin ve benzeri ilaçları kullanmamak
  • Her ay düzenli olarak kendi kendine meme muayenesi yapmak
  • Yıllık doktor kontrollerinizi aksatmamak

Meme kanserinden korunmada zaman kaybetme bilincinin ve farkındalığının oluşturulması, meme kanserine karşı kişinin risk faktörlerinin önlenmesinde etkilidir.

Meme Kanseri Kalıtsal Mıdır?

Meme kanserinde genetik faktörler önemlidir. Özellikle 1. derece akrabalarda 40 yaşından küçük yaşlarda meme kanseri öyküsü olan ailelerde kendi kendine meme muayenesi ve düzenli doktor kontrolleri oldukça önemlidir. Ancak genetik yatkınlık meme kanseri açısından önemli olmasına karşında tek başına anlam ifade eden bir etken değildir. Meme kanseri teşhisi almış hastaların sadece %10’luk kısmında genetik etkenlerin rol oynadığı ifade edilmektedir.

Meme Kanseri Türleri Nelerdir?

meme kanseri hakkında

Meme kanserinin birçok türü olmasına rağmen genel olarak iki başlık altında değerlendirilir. Bunlar alınan biyopsi ile doku üzerinde yapılan patolojik incelemeler sonucu meme kanserinin türü belirlenir.

Biyopsi sonucu yapılan patolojik incelemelerde meme kanserinin yerleşimine göre;

  • Meme kanallarını oluşturan hücrelerde var olan meme kanserine “duktal karsinom”
  • Memenin süt bezlerinde var olan meme kanserine de “lobüler karsinom” denir.

Duktal ve lobüler karsinomlar da yayılım gösterip göstermemesine göre kendi içinde ikiye ayrılır. Yayılma özelliği gösterenlere “invaziv”, yayılma özelliği bulunmayanlara da “non-invaziv” yada “in situ” karsinomlar denir.

Non-İnvaziv Duktal Karsinom yada Duktal Karsinom In-Situ:

Meme kanserisinin teşhisi için elle yapılan muayenede belirlenemeyen, mamografide ise yapısının düzensiz gözlemlendiği ve kalsifikasyonlarla (kireçlenme) kendini belli eden bir kanser türüdür. Genellikle meme kanseri türü; duktal karsinom olan hastaların meme başı akıntısı olabilmektedir.

Lobüler Karsinom In Situ/ Non-İnvaziz:

Her iki memede birden meme kanseri riskini 8-10 kat arttıran önemli bir bulgudur. Böyle hastaların doktor kontrolünde yakın takip altında olması gerekir. Bu türdeki meme kanseri hastalarına hekim tarafından koruyucu bazı ilaçlar verilebilir veya koruyucu amaçlı meme cerrahisi işlemi uygulanabilir. Koruyucu meme cerrahisinde her iki memenin alınması ve meme dokusunun içinin boşaltılması söz konusudur. Bu işlemlerle birlikte genellikle hastanın sosyal yaşamının olumsuz etkilenmemesi için plastik cerrahi tarafından meme protezi ve benzeri rekonstrüktif işlemlerin yapılmasıyla kozmetik açıdan hasta için yüz güldürücü sonuçlar elde edilebilmektedir.

Özetle meme kanseri, tek odaklı ise etrafında temiz doku bırakılıyor. Bu bırakılan meme dokusuna da ışın tedavisi (radyoterapi) uygulandığında, hastalık klinik açıdan iyi bir seyir izliyor.

Eğer ki kanser memede yaygın olarak bulunuyorsa, bu durumda tüm meme dokusunun çıkarılması yani basit mastektomi gerekir. Basit mastektomi işleminden sonra genellikle tam iyileşme sağlanabiliyor.

Günümüzde meme kanseri tedavilerinde kişinin tümörüne özgü ve kişiye özel tedavi seçeneklerinin gelişmiş olması ile yüz güldürücü sonuçlar elde etmek mümkün hale gelmiştir.

Meme Kanserinin Evreleri

Meme kanseri diğer bir çok kanserin aksine daha yavaş ilerleyen bir kanser türüdür. Agresif seyirli bir kitle olmaması halinde genellikle 5-7 yıl gibi bir sürede 1cm gibi büyüklüğe ulaşıyor. Oluşan bu tnümörün hangi aşamada olduğu, diğer doku ve organlara yayılım gösterip göstermediğini saptamak için “evreleme” yapılır. Evrelemenin yapılması belirlenecek tedavi protokolü için en uygun cevabın bulunması açısından da önemlidir.

Meme kanserinin evrelerinin belirlenmesinde TNM denen bir kodlama sistemi kullanılır. TNM sistemi kısaltmasına göre;

T- tümörün çapını,

N- hastalıklı koltuk altı bezi lenf nodu sayısını

M- uzak doku yada organa yayılımını (metastaz) göstermektedir.

Meme kanseri 4 evreye ayrılmıştır. Evre I, II ve III’ün bir bölümü “erken evre meme kanseri” olarak kabul edilirken Evre III’ün bir bölümü ile evre IV tümörleri “ileri evre meme kanseri” olarak kabul edilmektedir.

Her bir evrede hastalığın tanımlama aşaması değişiklik gösteriyor. Meme kanseri evreleri şu şekildedir;

Evre 0 :

Karsinoma in situ/non invaziz. Meme kanserine sebep olan tümör yayılım potansiyeli kazanmamış ve memede tamamiyle sınırlı kalmıştır.

Evre I:

Tümör 2 cm’den küçüktür, yayılma potansiyeli kazanmıştır ancak daha lenf nodlarına sıçramamış ve tamamen meme dokusu ile sınırlı kalmıştır.

Evre II:

Tümörün büyülüğünün 2-5 cm arasında olduğu evredir. Bu evrenin bazı alt gruplarında çevre lenf nodlarına miktarı fazla olmamakla birlikte yayılım yapabilir.

Evre III:

Bu evre; tümör büyüklüğünün 5 cm.’den büyük olduğu ya da tümörün 5 cm’nin altında olup ancak lenf nodlarına fazla yayılmış olmasıdır. Bu evrede koltuk altının dışında göğüs kaslarının duvarına, meme başına veya boyundaki lenf nodlarına yayılım yapmış olması olarak tanımlayabiliriz.

Evre IV:

Meme kanserinin beyin, kemik, karaciğer, akciğer, beyin gibi organlara ve uzak lenf nodlarına kanserin sıçramış olduğu evredir. Genellikle meme kanserinin sıkça yayılım gösterdiği organlar ise kalça ile omurga kemikleri ve akciğer, karaciğerdir.

Meme kanserinde evrelendirme tanımlarından da görüldüğü üzere her ay yapılan kendi kendine meme muayenesi ve düzenli doktor kontrolleri zaman kaybetme bilincinden hareketle erken teşhis hayat kurtarır.

Hangi Durumlarda Doktora Başvurmak Gerekir?

Meme kanseri için bu çok önemli bir bilgidir. Çünkü meme kanserinin oluşumunu tamamen engellemek mümkün değildir ancak erken tanı konulması ile meme kanserinin tedavisi nerede ise %100’e yakın mümkün olmaktadır.

Buradan da anlaşıldığı üzere her ay yapılacak kendi kendine meme muayenesi ve düzenli doktor kontrolleri, zaman kaybetme bilinci ile hareket edildiğinde erken teşhis hayat kurtarır.

Meme hastalıklarında, meme kanseri kaygısı ile doktora en sık başvuru sebebi meme ağrısıdır ki sıklıkla herhangi bir meme hastalığını işaret etmez.

  • Onun dışında memede ele gelen her kitle mutlaka doktora başvurmayı gerektirir. Hastalarımız ele gelen kitlede mutlaka kanserdir endişesi taşımaktadırlar ama memenin fibroadenom gibi iyi huylu kitleleri, memenin basit kistleri, basit yağ bezeleri ve hatta bazen meme dokusunun kendisi bile ele gelen kitle sebebi olabilir. Ancak her bir durumun kendisine ait özel bir yönetim şekli olduğu için mutlaka doktora başvurmak gereklidir.
  • Meme başı akıntısı doktora başvurmayı gerektiren bir diğer sebeptir. Toplumda yanlış bilinen bir diğer durum da meme başı akıntısıdır. Meme başı akıntısı tek taraflı ve kanlı olduğu zaman kanseri gösterme ihtimali vardır ancak %100 kanser anlamına gelmemektedir. Tek taraflı, kanlı olmayan, kahverengi- yeşil- saydam renklerdeki meme başı akıntısı büyük bir ihtimalle kanser değildir ve başka hastalıkların varlığını göstermektedir.
  • Meme cildindeki değişiklikler doktora başvurmayı gerektiren bir diğer durumdur. Meme kanseri memenin lenf kanallarını tıkayarak portakal kabuğu görüntüsü yaptığı için meme cildindeki değişikliklerde mutlaka hekiminize başvurarak gerekli kontrollerinizin yapılması önemlidir. Meme kanserinin dışında meme cildinde ödeme sebep (yani şişmeye) olan mastit, sellülit gibi durumlarda portakal kabuğunu andıran görüntü yapabilirler.
  • Koltuk altındaki lenf bezlerinde büyüme de bir diğer doktora başvuru sebebi olmalıdır. Lenf bezleri direkt olarak meme kanseri ile ilişkili olmasalar da meme kanserinde büyüme riskleri vardır. Hatta bazen tek belirti olabilirler. Meme kanseri dışında lenfoma, elde ve kolda basit enfeksiyonlar, lenf bezi tüberkülozu ve daha birçok hastalık koltuk altı lenf bezlerinde şişmeye sebep olabilir.

Tabi ki doktora başvurmak için mutlaka bir şikayetinizin olması gerekmemektedir.

Her kadın meme kanserinde erken teşhisin öneminin farkındalığı ile 40 yaşından sonra yılda 1 defa Eğer ailede meme kanseri var ise de 26 yaşından itibaren mutlaka yıllık doktor kontrollerine başlaması gerekmektedir.

Meme Kanserinde Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Meme kanserinin tanı yöntemlerinden bahsetmek insanların kafasındaki bazı karışıklıklara son verecektir. Kişinin hangi görüntülüme yöntemini neden ve ne zaman çektireceğini bilmesi önemlidir.

Meme hastalıklarının değerlendirilmesinde kullanılan temel üç ayrı görüntüleme yöntemi vardır. Bu yöntemler; Meme MR’ı, Meme USG (meme ultrasonografisi) ve Mamografidir. Hastalar genellikle bu görüntüleme yöntemlerin hangisinin en iyisi olduğunu merak ederek sıklıkla hekimine ‘Hangisi en iyisi ise onu yapalım’ şeklinde rica etmektedirler.

Ancak bu üç yöntemin birisi çok iyi diğeri kötü diye nitelendirmek yanlış olur. Hastaların aklındaki bu soruyu açıklığa kavuşturmak için, hekim hangi tetkiki ne zaman ve neden görmek ister bunu açıklayalım;

Meme USG, her yaştaki kadına yapılabilen, radyasyon içermeyen bir görüntüleme yöntemidir. Memedeki kitlelerin içeriğinin kistik (içi su dolu baloncuklar şeklinde tarif edilebilir) ya da solid (içi doku ile dolu lezyonlar olarak tarif edilebilir) olup olmadığını en iyi ayırt edebilecek yöntem ultrasonografidir. Ayrıca koltuk altındaki lenf bezlerinin büyüyüp büyümediğinin değerlendirilmesinde ve bu büyümenin kanserli hücre/ler ile ilişkisinin değerlendirilmesinde de ultrason oldukça başarılıdır. Ancak tüm bu iyi özelliklerinin yanında ultrasonu yapan hekimin tecrübesi ile sonucun iyi ya da kötü yönde değişiyor olması, memedeki kireçlenmelerin yeterince net olarak yeterince değerlendirilemiyor olması ultrasonun olumsuz özellikleridir. Memedeki kitlelerin büyüyüp büyümediğini takip etmek için meme USG en sık kullanılan yöntemlerin başında gelir.

meme kanseri hakkında

MAMOGRAFİ, meme hastalıklarına teşhis koymada sık kullanılan ikinci bir tanı yöntemidir. Mamografi ile ilgili en büyük endişe içerdiği radyasyona bağlıdır. Unutmamak gerekir ki tıbbi tüm işlemler fayda/zarar oranı göz önüne alınarak yapılmaktadır. Mamografinin sağladığı fayda verebileceği zarardan çok daha fazla olduğu için yıllardır kullanılmaktadır. Ayrıca mamografideki radyasyon geçmiş yıllardaki ile kıyaslanamayacak kadar az miktara düşmüştür. Sıklıkla 35-40 yaş arasında bir temel film çekilir ve 40 yaşından sonra yılda bir defa mamografi çekilmesi önerilir. Mamografinin meme dokusu yoğun olan kadınlarda yetersiz kalmakla birlikte; memedeki kireçlenmeleri (mikro kalsifikasyon), kitleleri, koltuk altındaki lenf bezlerinin değerlendirmesi açısında oldukça iyi bir yöntemdir. Özellikle ileri yaşlardaki hanımlarda meme dokusunun da azalması ile mamografinin görüntü hassasiyeti giderek artmaktadır.

meme kanseri hakkında

MEME MR’ı, meme hastalıklarının tanısında kullanılan bir diğer yöntemdir. MR da ultrason gibi radyasyon içermeyen bir görüntülüme yöntemdir. Bir tarafında lobuler kanser saptanmış kadınlarda karşı memenin değerlendirilmesi için, kireçlenmelerin cinsinin değerlendirilmesinde ve ultrasonda görülemeyen kitlelerin değerlendirilmesinde görüntüleme üstünlükleri mevcuttur.

Meme Kanseri Teşhisi

Burada en önemli nokta meme kanserinin erken teşhis edilmesidir. Hastaların %70’i kendi kendine meme muayenesi esnasında yada memelerini incelerden eline kitle gelmesi sonucu doktora başvuruyor. Meme kanserinin erken teşhisinde tedavideki başarı oranı çok yüksek ve hastalığın nüks etme olasılığı ise çok düşüktür.

Erken teşhis için her kadın düzenli olarak;

  • 20 yaşından sonra her ay adet bitiminden sonra bir kez kendi kendine meme muayenesini yapması,
  • 20-40 yaş arasındaki her kadının 3 yılda bir kez genel cerrahi uzmanı tarafından meme muayenesi yapılması ve USG yaptırması,
  • İlk meme USG’sinin 35-40 yaş arasında mutlak yapılmış olması,
  • 40 yaşından itibaren ise yılda 1 kez düzenli doktor kontrolleri ile mamografi çektirmesi gerekir.

Memede tetkik edilen kitlelerin hepsi meme kanseri değildir. Yapılan araştırmalarda bu oranın her 10 kitlede neredeyse 8 tanesinin iyi huylu olduğu ifade edilmektedir.

Meme Kitlelerinde Biyopsi Çeşitleri Nelerdir?

Meme kitlelerinin türünün tanınmasını sağlayan yöntem memedeki kitleden bir örnek alarak bunun patoloji laboratuvarında incelenmesidir. Radyolojik değerlendirmeler ve muayene bir öngörüde bulunsa da kesin bir tanının konulmasını sağlayabilecek şey biyopsidir.

Halk arasında yaygın bilinen kanaatin aksine bir kanserden biyopsi yapılması kanserin yayılmasına sebep olmaz!

Memedeki kitlelerde yaygın olarak bilinen 5 ayrı biyopsi çeşidi vardır. Bunlar

-İnce iğne aspirasyon biyopsisi

-Kalın iğne (trucut) biyopsi

-Eksizyonel ya da insizyonel biyopsi (Cerrahi biyopsi)

-MR eşliğinde biyopsi

İnce iğne aspirasyon biyopsisi; günümüzde yaygın olarak kullanılan bir biyopsi tekniği değildir. Yaygın olarak kullanılmamasının sebebi de alınan örnek miktarının yetersiz olması ve buna bağlı olarak tanıda yetersizliklere sebep olabilmesidir. İşlem normal bir enjektör ile memedeki kitleden hücre seviyesinde örnekler alır. Bir başka deyişle tam bir doku parçası değil de kitleden hücreler alır. Dolayısı ile her zaman en kesin sağlıklı sonucu veremeyebilir. Kalın iğne (trucut) biyopsinin yaygın kullanılmaya başlaması ile günümüzde ince iğne aspirasyon biyopsisi çok az kullanılmaktadır. Genel ya da lokal, herhangi bir anestezi gerektirmemesi en büyük avantajıdır.

Trucut biyopsi yani kalın iğne biyopsisi ise; tam bir doku örneği alarak patoloji laboratuvarına daha büyük ve yeterli miktarda örnek gitmesini sağlar. İşlem sıklıkla lokal anestezi altında yapılır, ancak bu bir ameliyat değildir. Ender olarak %1 civarında hastada müdahale gerektirmeyen kanamaya sebep olabilir. Hastaların işlemden önce kan sulandırıcı ilaç kullanıp kullanmadığı iyice sorgulanmalıdır. Bazı hastalarda ultrason desteği bazı hastalarda ise ultrason desteği olmadan da yapılabilir. En yaygın kullanılan biyopsi şekli bu trucut biyopsidir.

Eksizyonel biyopsi memedeki kitlenin tamamının çıkartılması iken insizyonel biyopsi ise; kitlenin bir bölümünün çıkartılmasıdır. Her ne kadar lokal anestezi ile yapılabilse de cerrahi bir işlemdir. O yüzden enfeksiyon ve kanama riski nadir de olsa görülebilmektedir. Çok ender bazı durumlarda kullanılmaktadır.

MR eşliğinde biyopsi nispeten diğerlerine göre yeni bir yöntemdir. Sadece MR ile görülebilen Mamografi, meme USG ve muayenede fark edilemeyen kitlelerde başvurulması gereken bir yöntemdir. Aslında bir trucut biyopsi şeklidir ancak çok fazla ekipman desteği ve çok tecrübeli bir radyoloji uzmanı gerektiğinden çok az sayıda merkezde yapılabilen bir yöntemdir.